Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


!!!....DAREDEVİL...!!!
 
AnasayfaAnasayfa  sinemasinema  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Ben Hiç Bu Kadar Aptal Olmamıştım

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
DaRk_PriNcE
admin
admin
DaRk_PriNcE


Mesaj Sayısı : 112
Nerden : V£NÜ$T£N
İş/Hobiler : ÖGRENCİ
Lakap : Mu
rap puanı : 12232
Kayıt tarihi : 28/12/07

Ben Hiç Bu Kadar Aptal Olmamıştım Empty
MesajKonu: Ben Hiç Bu Kadar Aptal Olmamıştım   Ben Hiç Bu Kadar Aptal Olmamıştım EmptyC.tesi Ocak 12, 2008 12:03 pm

Ben Hiç Bu Kadar Aptal Olmamıştım

En son “hoşça kal nur’um, yarın görüşürüz”, diyerek telefonu
kapattığımda saat, sabahın iki buçuk sularında gezinmekteydi. Hoş
uyumakta pek gözüm yoktu ya lakin yarın, bu geceden uzun olacaktı. Daha
doğrusu ben öyle olmasını umuyordum çünkü insan sevdiğiyle- hele bir de
zor şartlar altında- görüşüyorsa sayılı saatler, sanki ölümle randevusu
varmış gibi ansızın nihayete eriyordu. En güzeli uyuyup da bir an evvel
sabah güneşiyle kucaklaşmaktır diye düşünüp yatağımın kucağına
atıverdim bedenimi. Hemen hemen her gece göz kapaklarıma asılıp - akşam
evde bekleyen karısının “hoş geldin” deyişinin hasretini çeken ve
dükkanının kepenklerini olanca gücüyle çeken bir esnaf gibi – dünyayla
irtibatımı kesip alem-i misale tekme tokat sokmaya çalışan uykunun, bu
gece bana hiç uğramaya niyeti yokmuş gibi hissediyorum. Nurdan’la yarın
– daha dogrusu gündüz- geçireceğim anların hayalini kurarken, fark
etmediğim bir anda tekmesini yemişim uykunun.

Sabah uyandığımda trenin hareket saatine çok az kalmıştı, bizimkiler
daha uyumaktaydılar. Ben dalgınlıkla evdekilere bugün evde olmayacağım
konusunda bir şey söylemeyi unutmuştum. Sabah sabah da onları uyandırıp
işi uzatmaya niyetim yoktu. Kahvaltıyı trende halledebilirdim ve
evdekilere bir not bırakıp yola koyulabilirdim lakin en önemlisi bugün
ne giyeceğim konusunda hiçbir şey düşünmemiştim. Vakit oldukça
daralmıştı. Acaba ne giysem? Ağır abi kabilinden bir gömlek ve kumaş
pantolon mu, biraz hovarda tarzı keten pantolon üzeri spor bir gömlek
mi yoksa kargo pantolonun üzerine bir tişörtle mi karşısına çıksaydım
Nurdan’ın? Onun giyimi karşısında tezata düşmek ilk buluşmada pek hoş
olmaz diye düşünüyordum. İşe başvuru, sınav ve diğer koşturmacalar
esnasında beni hep takım elbiseli, filinta gibi görmüştü. Gerçi
telefondaki görüşmelerimizde dış görünüşe pek o kadar takılmadığını
sezmiş olsam da yine de temkinli olmakta fayda var. Acaba o ne
giyecekti? Hafta sonu arkadaşıyla buluşmaya giden genç bir kız, devlet
dairesine sınava gider gibi giyinmezdi heralde! Şık olacağına eminim
ama o kadar da resmi olmaz herhalde, yok canım. Muhtemelen ağır ama çok
da resmi olmayan bir şeyler giyer, hovarda bir tarzı yok onun. Vakit
iyiden iyiye daralmıştı. On dakikaya giyinsem ancak yetişebilirdim
trene. İyisi mi çek keten pantolonla gömleği, altına da giydim mi bordo
tımbırlentleri oohh ala! Hadi yallah, yoksa yetişmek için bir dünya
para verip otobüsle gitmek zorunda kalacağım.

Hafta sonu, sabahın köründe nereye gider bu kadar millet, o kadar ay bu
trende git gel yolculuk etmişimdir hala daha anlam veremem. Çoluk
çocuk, torun, tombala, dedesi nenesi ne işleri vay allahisen?
Yetişeceğin bir yer var ya yol uzadıkça uzar artık. Şu pişmaniyeci de
olmasa daha ilk günden madara olacaktım Nurdan’a. Trende yolculuk
yaptığım her sefer bu adamın ne dediği belli belirsiz pişmaniye demeye
çalışarak bağırmasına sinir olmuşumdur, hele ki kitap falan okumaya gör
trende, sanki hususi olarak gelip de benim kulağımın dibinde çığırmaya
başlardı. Bu sefer kızmıyorum aksine hiçbir şey almadan bahşiş
kabilinde bir şeyler vermeyi dahi düşündüm ki o anda diğer vagona
geçmiş bulunuyordu. Koşar adım trenden atladığımda tren henüz hareket
etmeye başlamıştı. Derinden bir ohhhh eşliğinde yola doğru koşarak yola
koyuldum çünkü daha dolmuşa binmem gerekiyordu Nurdan’ın tarif ettiği
gibi. Birkaç sefer gelmişliğim vardı bu şehre ama o da sınavlar içindi,
öyle pek gezip tozma havamda değildim o aralar. Bu sebepledir ki
yabancıydım bu şehre ve Nurdan’ın en son telefonda konuşurken tarif
ettiği şekilde buluşma yerine varmam gerekiyordu. Neyse ki dolmuş
konusunda sorun çıkmadı, daha biri kalkmadan diğeri yanaşıyordu durağa.
Zamanımda gittikçe daralıyordu, her ne kadar erken de yola çıkmış olsam
trenin azizliğinden birazcık zaman kaybetmiştim. Her ne konuda olursa
olsun, yaptığım iş, gideceğim yer, buluşacağım arkadaşalarım, hiç
kimseyi bekletmeyi sevmem. Beklemeyi de sevmem ama bekletmektense
beklemeyi yeğlerim bu yüzden gideceğim her yere erkenden varır ve çok
az da olsa beklemek durumunda kalırım. Dolmuştan Nurdan’ın tarif ettiği
yerde inip de çarşıya girmek için aradığım ara sokağı görür görmez
koşar adım yola koyuldum. Bu sıcakta koşturmak hem adamı yoruyor hem de
ter kan içinde bırakıyordu, biraz olsun yavaşlayıp sakinleştikten sonra
yola devam ederek bilmem ne kafeyi- adı da ecnebice- bulmak için
durduğum köşede sağa sola bakınıyordum ki kimseye sormaya gerek
kalmadan o ecnebice ada sahip kafenin tabelasını gördüm. Saate
baktığımda daha on beş dakika vardı sözleştiğimiz saate. Kafeye gidip
buz gibi bir şey içerek serinleyip, heyecanımı yatıştırmak çok iyi
olacaktı. Kafe teras kattaydı ve altı kat yukarı çıkmam gerekiyordu,
tabiî ki merdivenlerden. “Nurdan nereden buldun burayı bu sıcakta?”
İçeri girdiğimde pek kalabalık sayılmazdı kafe, benim oturacağım yer
konusunda tercihim, ayak altı ortada olmayan bir masa olduğundan
içeriye göz atarken garson yaklaştı:
- Buyurun, yardımcı olabilir miyim?
- Merhaba, ayak altında olmayan iki kişilik masa bakıyorum.
- Şöyle buyurun.
- Soğuk, büyük bir bardak su, kola, meyve suyu, herhangi biri lütfen.
Garson peki efendim, diyerek kayboldu ortadan. Arkadaşlarla falan
toplantılarda buluşulacak yere erken gitmenin tek kötü yanı
beklediğiniz sürenin garsonlar ve oturduğunuz yerdeki meraklı
müşteriler tarafından ekilmeye işaret olarak görülüp göz göze
gelindiğinde imalı imalı gülümsenmesi oluyor, ben alıştım artık bu
duruma senelerdir. Etrafa bakıyorum; benim gibi iki yalnız genç var
ayrı masalarda, bir masa oldukça kalabalık, diğerleri de hep çiftlerle
dolu. Daha on dakika var, solumda kalan pencereden dışarı bakıyorum,
oldukça kalabalık, bu sıcak havaya rağmen. Önümdeki boş masaya “bir şey
almayacağım, arkadaşım gelince isteriz”, diye sitemli bir tonda garsona
söylenen bir kız oturdu, tam da karşıma. Çantasının neredeyse hepsini
masaya boşaltıp içinden sigara paketine ve çakmağa uzanıp, paketten bir
sigara çıkararak derin bir nefes eşliğinde yaktı. Hafiften elleri
titriyordu. Sert bir şekilde sigara paketini ve çakmağı masaya
bıraktığında göz göze geldik. O esnada benim de aklıma, nasıl olup da
yakmadığıma şaştığım sigara geldi. En iyisi bir tane yakmaktı, Nurdan’ı
düşünmekten elimden bırakmadığım sigarayı unutmuştum. Daha beş dakika
var, yani sigaram bitmeden Nurdan’la göz göze gelmiş olacağız.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ben Hiç Bu Kadar Aptal Olmamıştım
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» ne kadar tsli war??

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: AŞK BÖLÜMÜ :: Aşk Öyküleri-
Buraya geçin: